Kemal Yalçın
“Lazca
Anadilimiz yüreğimizin bir köşesinde kalakaldı!”
Laz yazar Selma Koçiva’nın, “Guroni
ar Lazi Oxorca – Bedia Xala / Yürekli Bir Laz Kadını – Bedia Hala”
adlı yeni kitabı, Kaldıraç Yayınları tarafından, 2012 Temmuz ayında,
İstanbul’da, Lazca–Türkçe iki dilli olarak yayınlandı.
“Bedia Xala” canlı tarih anlatımı tarzında önemli bir kitaptır. Lazuri
Alboni (Lazca alfabe) ile yazılmış olması bu kitabın önemini bir kat daha
artırıyor.
Türkçesi 120, Lazcası 125 sayfa olan kitabın sonuna 21 sayfa içinde toplam
41 siyah beyaz fotoğraf eklenmiştir. Bu fotoğraflar, okuyuculara Bedia Hala’nın
varolduğu, yaşadığı Lazona’da, Hopa’da, Abu İslah Köyü’nde son yüzyıl içinde
meydana gelmiş ilginç gelişmeleri izleme ve bugün ile karşılaştırma imkanı
vermektedir.
Selma Koçiva, Hopalı Bedia Küçükali’nin uzun, maceralı, renkli, zengin
hayatını bire bir, canlı tarih anlatımı tarzında kaleme almış. Kitapta
kurgulama, öyküleştirme yok. Yazar, Bedia Küçükali ve aile çevresindeki
insanlarla konuşmaların yerini, zamanını, konuşma şartlarını açık açık
belirterek, anlatılanların gerçek bir hayat hikâyesi olduğunu; kitabın içinde
uydurma, hayal ürünü bilgilerin bulunmadığını gösteriyor. Bu nedenle, yazar
gerçeklere bağlı kalma ilkesiyle, Bedia Hala’nın farklı zamanlarda, farklı
yerlerdeki anlatımlarında varolan tekrarlamaları çekinmeden, aynen kaleme
almış.
Asimilasyoncu resmi devlet politikalarının özellikle 1960 sonrasında nasıl
sistemli, bilinçli, sürekli uygulandığını; Lazcanın göz göre göre nasıl
soldurulup, unutturulduğunu; zengin Laz kültürünün nasıl küçümsenip
çoraklaştırıldığını anlamak için bu kitabı okumak gerekir. Devlet 1930’larda,
1940’larda, Lazistan’da, anadili Lazca olan ilkokul çocuklarının okullarda Lazca
konuşmalarını yasaklamıştı. Bu yasaklar, 1960 sonrasında başlatılan, “Vatandaş
Türkçe konuş!” kampanyasıyla daha da artmış ve sistemleşmişti.
Birçok Laz aile de, “Çocuklarımızın
geleceği tehlikeye girmesin, çocuklarımızın kültürel kimlikleri konuşmalarından
belli olmasın,” gibi kaygılar ve düşüncelerle çocuklarına Lazca konuşmayı
yasaklamıştı.
Bedia Küçükali, kendi ailesinden, kendi çocukluğundan örnekler vererek
Lazcanın nasıl soldurulduğunu, Lazların nasıl asimile edilerek
Türkleştirildiklerini açık açık anlatıyor ve içindeki acıları “Lazca
Anadilimiz yüreğimizin bir köşesinde kalakaldı!” cümlesiyle dile getiriyor.
Lazca, Lazona ya da Lazistan denilen coğrafi bölgede 3000 yıldan beri, tüm
zorluklara, asimile etme politikalarına rağmen konuşulmuş, konuşulmakta olan
Kafkas dillerinden biridir.
Lazca’nın alfabesi (Lazuri Alboni) son yüz yılda meydana
getirilmiştir. Türkiye’de Laz Alfabesi yaratma çalışmaları, 1970’lerden
itibaren Fahri Kahraman Lazoğlu tarafından başlatılmıştı. Bu çalışmalar,
Almanya’da Lazebura Çalışma Grubu’nun çalışmaları ve Türkiye’de OGNİ
Dergisi’nin katkılarıyla sonuçlandırıldı ve 1984 yılında Lazuri Alboni
(Lazca Alfabe) Parpali dizisinde yayınlandı.
Lazuri Alboni Lazca’nın ve Laz kültürünün yaşaması açısından çok
önemli bir adımdı. Bu ilk adımlarla yavaş yavaş yürünerek günümüzde Lazca
roman, öykü, şiir ve anı kitaplarının yayınlanması aşamasına varıldı. Bedia Xala, bu çabaların güzel
ürünlerinden biridir.
Bedia Küçükali, 1929 yılında, Sarp
sınır kapısına yarım saat uzaklıktaki Azlağa Köyü’nde dünyaya gelmiş. Ailenin
5. çocuğu. Babası Osman Alkumru, o yıllarda Vona’da (Ordu) yatılı ilköğretim
okulunda memurmuş. Hayatını ilme ve irfana vermiş. Çocuklarını okutmuş ve
onlara okuma sevgisini vermiş.
Bedia Küçükali, doğduğundan bu yana geçmiş olan 83 uzun yılın olaylarını
bazen ayrıntılara girerek anlatıyor. Bu ayrıntılar, Lazona’yı ve Lazların
toplumsal hayatını anlamak bakımında önemli anılardır. Bu ayrıntılardan
bazıları şunlar:
·
Laz kültürel geleneğinde Laz
çocukları dedelerine “baba”, ninelerine “anne” diye hitap ediyor, kendi anne ve babalarına ise isimleriyle
sesleniyorlarmış.
·
O zamanlarda Rizeliler Lazları
sevmezmiş.
·
Lazlar çalma ve dilenmeyi hiç
bilmezlermiş.
·
Lazlar askerde emireri olanlara
bile iyi gözle bakmazlarmış.
·
Lazlar küfür etmezlermiş. Eğer
inekleri başkasının bağına bahçesine girip zarar vermişlerse kadınlar ineklere
beddua ederlermiş.
·
1960 öncesi dönemlerde Lazlar
arasında büyük kavgalar olmazmış. Küsler barıştırılmış.
·
Eleştiriler manilerle
yapılırmış.
·
Son 20-30 yıl öncesine kadar
Lazlar arasında ölünün arkasından ağıt yakma geleneği varmış.
·
Osmanlı döneminde, 20. yüzyılın
başlarında Azlağa köyünde Rüştiye Mektebi varmış. Bu mektebi köylüler kendi
aralarında topladıkları parayla yaptırmışlar.
·
Sınırlar kapatılmadan önce Lazlar
Batum’a, Rusya’ya gidip çalışıyor, Rus kültüründen etkileniyorlarmış. Bedia
Küçükali’nin 1895 doğumlu babası Osman Alkumru da Azlağa Rüştiyesi’ni
bitirdikten sonra Rusya’ya gitmiş. Batum İngiliz Başkonsolosluğu’nda işe
girmiş. Rusça öğrenmiş. 1920’de Azlağa’ya geri dönmüş.
Bedia Xala adlı bu kitapta, Lazona’daki
Hemşinliler, Gürcüler, Çerkesler, Abhazar, Rizeliler, Karadenizli Rumlar ve
Kürtler hakkında bilgiler veriliyor. İnsan ilişkileri, kültürel ve sosyal
hayata ilişkin anıların, canlı tanıklıkların yanında, Lazona’nın bitki örtüsü,
meyve çeşitleri, üretim biçimleri hakkında da somut gözlemler var.
Bedia Xala, Karadeniz’in boğazını sıkan, Lazistan’ın
ruhunu ve canını kurutan Karadeniz sahil yolu hakkında da şunları söylüyor:
“Eski resimlere bakınca, anılarda kalanı bulamıyorum.
Şimdiki Karadeniz’e, taş ve toprak ile doldurulan sahil yoluna ne zaman baksam,
yüreğimde derin bir acı duyarım. Eski resimlerden hayatımızda kalanlardan
bilirsiniz, nasıl bir Karadeniz kıyıboyumuz vardı ve bir zamanlar nasıl bir
Lazistan’da dolaşırdık.
“Böyle bir torak, böyle bir deniz bıraktığımız için, ben
torunlarımdan utanç duyarım. Ey gidi Lazların kentleri! Ey gidi güzellikleri ve
bereketi ile başımız dik yaşadığımız günler!
Şimdi toprak ile deniz arasına hapishane duvarları gibi bir yol ördüler!
Karatoprağın ve Karadeniz’in, Lazistan’ın ruhunu ve canını kuruttular!
“Bilmiyorlar, gün gelir, dereler
taşar, Karadeniz’in güçlü dalgaları, denizle aramıza örülmüş bu duvarları
götürür gider! Yüreği kara olan zatların eliyle yapılan bu yollar, Karadeniz’in
aydınlık dallalarıyla yok olur gider! Ben isterim ki, yarınlara, insanlığa
güzellikler, iyilikler kalsın ve bu güzellikler unutulmasın!”
Bu kitap, Lazona’nın, Lazistan’ın, Hopa’nın ve Azlağa/Abuislah Köyü’nün son
yüzyıldaki, özellikle cumhuriyet dönemindeki insan ilişkilerini, sosyal ve
ekonomik gerçekleri, doğal çevrenin zenginliğini anlamak; Lazları, Lazcayı ve Laz kültürünü tanımak isteyenlere
önerilecek önemli kitaplardan biridir.
Böyle bir kitabı kaleme alan Laz Yazar Selma Koçiva’nın
elleri der görmesin!
Hayatını, gözlemlerini, görüp yaşadıklarını çekinmeden,
aynen anlatan Bedia Küçükali’ye, kitaba emek verenlere candan teşekkürler.
Sevgili Bedia
Küçükali, ömrünüz, Azlağa Deresi’nin coşkun suları gibi sağlıklı ve uzun olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder