4 Mart 2016 Cuma

Yeni Bir Soykırımın Eşiğindeyiz


Her ileri yaştakı göçmen gibi bende senenin yarısı Almanya daki yaşam alanımda, diğer yarısı Türkiye de geçiriyorum. 2010 da Kadıköy'e LAZ MEKTEBİ için gittiğimden beri böyle. 

Ogün bugündür ise ülke gündemine odaklı yaşamaya başladım. Almanya'da bulunduğum kış aylarında bile, yakın çevrem Türkiye'de yaşadığımı sanır. Bu yoğunlaşma derin bir kaygıdan kaynaklıdır.

Ilımlı İslam söylemleri ile onyıl önce iktidar olan AKP siyasi akımının 'ileri demokrası' adını verdikleri politikaları ile adım adım memleketi nasıl bir uçuruma sürüklediklerini yakınen yaşadık.

Gericiliğin hızla nasıl örüldüğünü, toplumun her kesime nasıl bir bulaşıcı hastalık gibi yayıldığını gözlemledik. Din olgusunun toplumun her alanında nasıl etkin bir olgu olarak öne çıkrıldığını gördük.

Kimi bu eğilimin ciddiyetini ve doğuracağı toplumsal kutuplaşmayı önemsemedik. Bazan inanç özgürlüğüne getirilecek faşizan dayatmayı hissetsek de tehlikesini küçümsedik.

7 haziran seçimlerine kadar ülkenin içinde bulunduğu bu geriye gidişin boyutu bunca bilince çıkmamıştı.  

Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan toplumsal kazanımların törpülenmesi hızla sürerken, süreci sessizce izleyen bir çoğunluk vardır. Siyasi zihniyetlerini bir karabasan gibi üzerimize geren bu iktidar güçlerine karşi direnen gruplar halinde devrimciler ve dinamik bir Kürt Özgürleşme Hareketi vardır.

Emekçileri ve halkları kimi ufak reformlar ile oyalayan bu siyasi iktidar akılalmaz bir kadın ve insan düşmanı adımlar ile ortaçağ zihniyetlerine utanmaz bir şekilde geçerlilik kazandırmaya çalışmıştır.

Kimi sistem muhaliflerinin Erdoğan'ın şahsı ile özdeşletirdiği bu siyasi çizgiye dünya sermayesinin  egemenlerinin  ihtiyaç duyduğuna vurgu yapmak gerekir. Yine sermaye ihtiyaç duyduğunda bir başka 'Erdoğan' ile yerini değiştirmede üşenmeyecektir.

Dünya basını tüm dikkati ile ülke gündemini izliyor. 

Bizler nerde bulunursak bulunalım ülke gündemine odaklı yaşıyoruz. Ülkenin her alanını şiddet ve savaş sarmış. Toplumsal ayrışma, kamplaşma, düşmanlaşma derinleşmiş, en yakınımızı dahi anlamayacak duruma gelmişiz.

2015 yılı gelirgelmez, soykırımın yüzüncü yılında Ermeni Soykırımı ile yüzleşme temennileri ifade edilmeye başladı. İçinde yaşadığımız şiddet çıkmazı üzerine tek laf etmeden yürütülen bu iyi niyetli söylemler soyut ve teorik kalıyor adeta.

Biz 2016 da yeni bir Soykırımın eşiğindeyiz. Kürt Halkının toplu imhası ile karşıkarşıyayız. Bize 'Çözüm Süreci' adını verdikleri ikiyüzlü politikaları ile şu anki iktidar güçleri, adeta halklar ve farklı inanç çevreleri ile dalga geçerek, tüm siyasi yapılarını, ortaçağ zihniyetlerini yaygınlaştırdılar.

Bu siyasi yapılaşmaya karşı gelişen Halkların Demokratik Partisi ve Bileşeni olan Toplumsal muhalif güçler insan üstü bir direnç ile siyasi alanda mücadeleyi sürdürdükçe, ülkede demokratik siyaset yapmanın tüm kanalları kapanmaya başladı. 

Bu gerici siyaset, üzerimizdeki karabasan, yaşam alanlarına, sermayenin her zaman düşman olduğundan daha da düşman. Halkların toprağına, suyuna, deresine, yaylasına  hiç bu kadar vahşice saldır olmamıştı. 

Yaşam alanlarımızı saran bu vahişi devlet şiddeti, her geçen gün daha çok gündelik hayatımızı belirliyor. Bizi çalışma alanlarında, mahallelerde, aile içinde bölüyor, kutuplaştırıyor, bizi birbirimize düşman hale yetiriyor.

Biz ne yapıyoruz?  

Bizler Laz Kültürü Aktivistleri?

Dernek Çevrelerinde,  
Laz Kültürü Aktivisti Platformlarında, 
İnternet Sayfalarında,
Arkadaş sohbetlerinde,

Bir kaç yeni Lazca kelime ile avunuyoruz.

Lazca ölmesin, dilimiz yaşasın diyoruz.

Lazca şarkılarımızla bir nostalji yaşamaya devam ediyoruz.

'Burası Artvin, Diyarbakır değil diyoruz'.

Coğrafyamızda yeni bir soykırım yaşanıyor,

Susuyoruz ve horona devam ediyoruz !

Selma Koçiva

2 Mart 2016
Dortmund


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder