25 Aralık 2013 Çarşamba

Bir Sosyal Proje,SELMA KOÇİVA KİTAPLIĞI



 Projenin çıkış noktası:


Kitaplarımın bir proje bünyesinde yeniden basımı düşüncesi ilk olarak, değerli çalışma arkadaşım, Refika Kadıoğlu'ndan geldi. 2007 / 2008 de kendisi ile bu konuda çalıştım. O zamnalar Refika'yla, bu Projeye bir Şiir Kitabı ile başlamak isteriz.

Sevgili Refika, Guriparpali  için sponzor olacak değişik kişi ve kurumlar ile görüşme yaptı. En son olarak Hollanda İstanbul Konsolosluğu Kültür Fonuna başvurdu. Ancak destek alınamadı.
Böylece bir sonuç alamadan Proje Tasarımı çekmecemizde kaldı.

Projenin tekrar gündeme gelmesi:

Yazdığım tüm Kitapların bir Sosyal Proje bünyesinde okuyucuya düzenli ulaşması dileği uzun süredir taşıdığım bir özlemdi. Bu Proje Tasarımına Bedia Xala'nın Hatıratı'nı çalışırken 2009 da tekrar geri dönüp baktım ve üzerinde çalıştım
Bu Projen'nin hayata geçmesi ile, Laz Dili ve Kültürü üzerine çalışmalarımda sürekliliği sağlayacak, okuyucu ile diyaloğumu geliştirecek, beni üretime teşvik edecek bir ivme olarak görüyorum.

Projenin Amacı ve Çalışma Yöntemi :

-Güncel Yazılarımın okuyucuya düzenli ulaşması
-Kitaplarımın yayına hazır olan dosyalarını okuyucuya ulastırmayı hızlandırmak.
-Basımı tükenmiş 4 kitabının yeniden basımı ve okuyucuya ulaştırmak.
-Basm masrafını kurtarmayan dosyaların E-Kitap olara okuyucuya internet üzerinden Blogg sayfamdan  ulaştırmak.
-Bir Dosyanın kitap olarak basılması durumunda, emeği geçenlere basılan kitaptan bir miktar Kitap olarak vermek.
-Tüm masraflar çıktıktan sonra kalan kitapların ( her basımda yeniden belirlemek  üzere) somut Sosyal bir Proje yararına değerlendirilmesi.
-Bu çalışmada öncelikle Laz Dili ve Kültütü üzerine emek veren Laz Kurum ve Çevreleri ile ortak paydalarda birlikte çalışmak esas alınmalıdır.

Hedef Kitle :

-       Kültür ve Kimlik konularına duyarlı Lazlar.
-       Değişik Kültürlerden Dil ve Kimlik sorgulaması sürecinı yaşayan herkes.
-       Bilimsel olarak Dil ve Kültür konuları üzerine çalışan Öğreci ve Akademisyenler.

Proje'nin Taşıyıcısı:

Selma Kociva Kitapliği Projesi,  şahsen  taşıdığım bir Projedir. Tüm
Kitaplarının Telif Hakkı  kendime aittir.

LAZEBURA Birliği (Almanya ), ihtiyaç duyulduğunda Laz Kültür Hareketi
açısından önemli gördüğü dosyaların basımı için destek vermeyi önemsemektedir.

Selma Koçiva Kitapliği  – Kapsam Olaraka :

A) Baskısı tükenmiş Kitaplar:
1-Nenamurun3xi 1. baskı İstanbul, 1997 (1000 adet, Sponzor Fazıl Lostar)2- LAZONA- Laz halk gerçekliği Üzerine ( Makale ve deneme )
    1.baskı (Frankfurt,özel baskı), 2. baskı İstanbul,  2000 ( Akyüzyayyınları )3- Ah Gidi Karadeniz (Şiir) İstanbul, 2001 (Kaldıraç Yayınları )4-Bir Avuç Kadın ( öykü) İstanbul, 2004 ( Kaldıraç yayınları )

B ) Yeni Kitap:

Bedia Xala'nın Hatıratı ( İstanbul, 2012 Lazca / Türkçe, Kaldıraç Yayınları )

C) Basıma hazır Dosyalar:

1- Didinana( 2003- 2005 – Öykü, Lazca /Türkçe – www.lazuri.comda yayinlandi)2- Guriparpali ( Şiir, Lazca / Türkçe- )
3- Biz 78'liler ( Nehir Şiir, Türkçe)4- Kırık Çay Bardakları ( Belgesel Roman , Türkçe/ Lazca)5- Superi Nandidi (  Parodi, Lazca/ Türkçe )

D) Edit Gereken Dosyalar:

1- Dutxe'ye Mektup (Destan, Lazca , 1984 -85)2- Didina'ya Selam ( Destan , Lazca , 1987-88 )3- Kuzey Mahallesi ( Öykü, Almanca / Türkçe, 2005 )4- Şarkı Sözü olabilecek Destan ve Şiirler ( Lazca/ Türkçe , 2006- 2008 )

Blog Sayfalarım:

Son yıllarda Kitap basma koşulları oldukça değişti. Yayıncılık E-Kitap olarak internete taşınmaya başladı.

Kimi dosyalar artık arşiv niteliğindedir ve maalesef  yeni Kitap çalışmaları için maddi olanaklar çok yetersizdir.

Güncel yazılarımı ve Kitap çalışmalarımı okuyucuya düzenli ulaştırmak için 2 Blog Sayfası oluşturdum. Güncel yazılarım makalelrim ve Kitap Dosyalarım için Selma Koçiva Kitaplığı. Şiir ve Destanlar için de Selma Koçiva Şiir Seruveni.

Basımı mümkün olmayan ve arşiv niteliğindeki Kitaplarım E- Kitap olarak www.lazuri.com üzerinden okuyucuya sunulacaktır.
Yapıcı eleştirilerinizi,düşünce ve önerilierinizi beklerim.


Selma Koçiva

Dortmund, 25 Aralık 2013

Avrupa'da Sözde Demokrat, Türkiye'de Kimsiniz?



Bu bahar Türkiye'ye gidişimi ertelemek durumunda kaldım. Bazı bürokratik
işlerim, kimi sağlık sorunlarım, beni sabırsızca beklediğim bahar başlangıcını Dortmund'da geçirmeme yol açtı.

Son iki yıl, aylarca Türkiye'de kalabilecek kadar şanslıydım. Yılların özlemi vardı. Kadıköy'de LAZ  MEKTEB'nde mesleğimde, pedagog olarak yeni deneyimler kazandım. Irkçılığın gündelik yaşama yayıldığı bu eski maden kentinde nefes alabilmek için, güç toplayıp döndüm. Artık kış aylarında bir yazma atölyesine dönüşen yaşam ve çalışma mekanıma.

Yaşadığım Semt Nordstad'ı  gezinirken, algılarımın daha duyarlı olduğınu fark ettim. Bizi Göçmenliğe hapseden koşulları, buradan abarttiğimizi çoktan fark etmiştim. Bir de Dünya'ya  Memleket Gündeminden  bakmak bir başkaydı benim için. Yüreklen ve ruhen tazelendim.

Ne dünya ne, de Ülke bundan kırk otuz yıl öncesi gibi, geldiğimiz yıllardaki gibi değildi artık. Halkların ve Ezilenlerin önceliklerinde farklı konular vardı artık.

Kış aylarını zorunlu olarak Rurhr Havza'sındaki bu Şehirde geçirsem de, yüreğim ve beynim Ülke Günemine odakli kaldı. Bir yandan HALKLARIN ANAYASASI Tartışmalarını burdan izlerken, diğer yandan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bünyesinde yürüyen Eylemlilikleri takip ettim.

Memleket güzel geleceklere gebe !

Özgürlükçü Anayasa konuşulurken, 12 Eylül Cuntacıları Yargılanıyor.
Bunu, sistemin bir kendini tamirat çabası olarak okusam da, yinede umutlanıyorum.

Umuda sansür olmaz.

Birkaç hafta önce, Nordstad 'da olağan günlük yürüyüşümdeyim. Ağaçlar yeşile durmaya hazır. Hava her zamanki gibi serin se de , güneş kaçamak bir görünümde, Ruhrhavzasında bildik gri gökyüzünden sisleri dağıtmış. Bu ender aydınlık gökyüzü burlarada hemen insının içine yansır.

Güne başlarken hoşnutum.

Eski bir binanın önünden geçerken mavi zemin üzerine beyaz punktolarıyla gözüme ilişen Gazete başlığını okuyorum:


'Türkçe Müfredata Girsin, Avrupa Dilleri Listesine Alınsın'


Bir süre durakladıkta sonra ZAMAN Gazetesi'nin Avrupa baskısını okuduğumu anlarım.Makale ilgimi çeker. Gazeteyi yerden alırım.

Dortmund'lu  iki yazar, Türkçe'nin Avrupada'ki'daki Anadil Mücadelesi üzerine, Dortmund'daki  Türk Eğitim Merkezi'nde yapılan , 'Anadilim- Geleceğim'  başlıklı Çalıştaya  katılan Kurum ve Kışılerden söz ediyor. Yazarlar, makalede,Türkçe'nin Almanya'da ve Avrupa'da 'köken dili' yerine  'Anadil' olarak kabul görmesini talep ederler.

Yaşadığımız Eyalette, bilinen bir konu, bilinen gerekçeler ile işlenmiş. Türkçe sadece Ülke'de değil, Almanya'da da Anadolu kökenli Göçmenlerin Ortak-Dili konumunda. Burada uyum Politikaları ile, geri planda tutulan bir çok Anadil yaşıyor sokak aralarında.

Yerde bulduğum Gazeteyi, bina kapısının koluna bırakıp düşüncelere dalarım:

Herkesin dağarcığında, bir başka Anadil gizli !

Gündemine odaklı olduğum Coğrafyada ise gerçek bir Anadil zenginliği mevcut. Halkların Gerçekliği de henüz yeni aralanan bir Tarih gibi, derin. Yıllardır bu  ender  zenginlikden beslenerek sürdü yazma serüvenim.

Bu günlerde de, yaşayan Ana-Dillerin geleceği, bu konunun yeni Anayasa'da ifadesi üzerine tüm muhalif çevre ve kurumlarda yoğun bir çalışma var. Halkların Anayasa sürecine müdahil olmasında, Özgürlükçü bir Anayasa için şansımız az da olsa, bu alanda verilen tüm emekler,geleceğin Toplumu için pozitif bir nüve olacaktır.

İçinde yer aldığım, hemen bütün Toplumsal  Dinamiklerin bir araya geldiği, önemli bir Platform olarak gördüğüm, Halkların Demokratık Kongresi (HDK) nin çalışmaları bu yönde.

Anadil Mücadelesinde uyumlu bir Oluşum olarak son derece önemsediğim,
Halkların Dostluğu Girişimi ( HDG) HALKLARIN ANAYASASI Çalışmalarında bu sürece müdahil olmuştur. Laz Halkının da Anadile dair Taleplerinin sunulduğu bu yoğun Tartışma ve netleşme süreci, biz Laz Aktivistler açısından verimli geçmektedir.

Yine içinde yer aldığım LAZEBURA Birlıği (Almanya) bir Laz Kurumu olarak
bu süreçden önce çalıştığı Lazcanın Anadil olarak Geleceğine dair Talepleri

yazılı olarak bu tartışma sürecine sunar.

Otuz yıla yakındır, mütevazi ve barışcil metodlar ile gelişen Laz Kültür Hareketin de Kimlik Bilincinin oluşmasında bir ivme olan LAZEBURA Birliği, kendi deneyim ve sorun noktalarını Türkiye'nin aynı kaderi paylaşan Halklarını
temsil eden kurum ve kişiler ile karşılaşma ve konuşma imkanı buluyor.

Evet, herkesin zulasında bir Anadil gizli.

Yukarda söz ettiğim Makale, bana bir Laz Atasözünü hatırlatır.
Korme hako kçe, mele uça var sk'ums.
( Tavuk burda beyaz,, beride siyah yumurtlamaz)

Bu Gazete Başlığı ister istemez bir şeyleri çağrıştırdı. Sizlerle paylaştığım bir yazıya dönüşürken de sormadan edemedim:
 
Avrupada 'Demokrat' da , Türkiye'de kimsiniz?


Selma Koçiva


Dortmund, 7 Nisan 2012

BEDİA XALA Yürekli Bir Laz Kadını


Kemal Yalçın


“Lazca Anadilimiz yüreğimizin bir köşesinde kalakaldı!”

Laz yazar Selma Koçiva’nın, “Guroni ar Lazi Oxorca – Bedia Xala / Yürekli Bir Laz Kadını – Bedia Hala” adlı yeni kitabı, Kaldıraç Yayınları tarafından, 2012 Temmuz ayında, İstanbul’da, Lazca–Türkçe iki dilli olarak yayınlandı.
“Bedia Xala” canlı tarih anlatımı tarzında önemli bir kitaptır. Lazuri Alboni (Lazca alfabe) ile yazılmış olması bu kitabın önemini bir kat daha artırıyor.
Türkçesi 120, Lazcası 125 sayfa olan kitabın sonuna 21 sayfa içinde toplam 41 siyah beyaz fotoğraf eklenmiştir. Bu fotoğraflar, okuyuculara Bedia Hala’nın varolduğu, yaşadığı Lazona’da, Hopa’da, Abu İslah Köyü’nde son yüzyıl içinde meydana gelmiş ilginç gelişmeleri izleme ve bugün ile karşılaştırma imkanı vermektedir.
Selma Koçiva, Hopalı Bedia Küçükali’nin uzun, maceralı, renkli, zengin hayatını bire bir, canlı tarih anlatımı tarzında kaleme almış. Kitapta kurgulama, öyküleştirme yok. Yazar, Bedia Küçükali ve aile çevresindeki insanlarla konuşmaların yerini, zamanını, konuşma şartlarını açık açık belirterek, anlatılanların gerçek bir hayat hikâyesi olduğunu; kitabın içinde uydurma, hayal ürünü bilgilerin bulunmadığını gösteriyor. Bu nedenle, yazar gerçeklere bağlı kalma ilkesiyle, Bedia Hala’nın farklı zamanlarda, farklı yerlerdeki anlatımlarında varolan tekrarlamaları çekinmeden, aynen kaleme almış.
Asimilasyoncu resmi devlet politikalarının özellikle 1960 sonrasında nasıl sistemli, bilinçli, sürekli uygulandığını; Lazcanın göz göre göre nasıl soldurulup, unutturulduğunu; zengin Laz kültürünün nasıl küçümsenip çoraklaştırıldığını anlamak için bu kitabı okumak gerekir. Devlet 1930’larda, 1940’larda, Lazistan’da, anadili Lazca olan ilkokul çocuklarının okullarda Lazca konuşmalarını yasaklamıştı. Bu yasaklar, 1960 sonrasında başlatılan, “Vatandaş Türkçe konuş!” kampanyasıyla daha da artmış ve sistemleşmişti.
Birçok Laz aile de, “Çocuklarımızın geleceği tehlikeye girmesin, çocuklarımızın kültürel kimlikleri konuşmalarından belli olmasın,” gibi kaygılar ve düşüncelerle çocuklarına Lazca konuşmayı yasaklamıştı.
Bedia Küçükali, kendi ailesinden, kendi çocukluğundan örnekler vererek Lazcanın nasıl soldurulduğunu, Lazların nasıl asimile edilerek Türkleştirildiklerini açık açık anlatıyor ve içindeki acıları “Lazca Anadilimiz yüreğimizin bir köşesinde kalakaldı!” cümlesiyle dile getiriyor.

Lazca, Lazona ya da Lazistan denilen coğrafi bölgede 3000 yıldan beri, tüm zorluklara, asimile etme politikalarına rağmen konuşulmuş, konuşulmakta olan Kafkas dillerinden biridir.
Lazca’nın alfabesi (Lazuri Alboni) son yüz yılda meydana getirilmiştir. Türkiye’de Laz Alfabesi yaratma çalışmaları, 1970’lerden itibaren Fahri Kahraman Lazoğlu tarafından başlatılmıştı. Bu çalışmalar, Almanya’da Lazebura Çalışma Grubu’nun çalışmaları ve Türkiye’de OGNİ Dergisi’nin katkılarıyla sonuçlandırıldı ve 1984 yılında Lazuri Alboni (Lazca Alfabe) Parpali dizisinde yayınlandı.
Lazuri Alboni Lazca’nın ve Laz kültürünün yaşaması açısından çok önemli bir adımdı. Bu ilk adımlarla yavaş yavaş yürünerek günümüzde Lazca roman, öykü, şiir ve anı kitaplarının yayınlanması aşamasına varıldı.  Bedia Xala, bu çabaların güzel ürünlerinden biridir.
Bedia Küçükali, 1929 yılında, Sarp sınır kapısına yarım saat uzaklıktaki Azlağa Köyü’nde dünyaya gelmiş. Ailenin 5. çocuğu. Babası Osman Alkumru, o yıllarda Vona’da (Ordu) yatılı ilköğretim okulunda memurmuş. Hayatını ilme ve irfana vermiş. Çocuklarını okutmuş ve onlara okuma sevgisini vermiş.
Bedia Küçükali, doğduğundan bu yana geçmiş olan 83 uzun yılın olaylarını bazen ayrıntılara girerek anlatıyor. Bu ayrıntılar, Lazona’yı ve Lazların toplumsal hayatını anlamak bakımında önemli anılardır. Bu ayrıntılardan bazıları şunlar:
·                            Laz kültürel geleneğinde Laz çocukları dedelerine “baba”, ninelerine “anne” diye hitap ediyor,  kendi anne ve babalarına ise isimleriyle sesleniyorlarmış.
·                            O zamanlarda Rizeliler Lazları sevmezmiş.
·                            Lazlar çalma ve dilenmeyi hiç bilmezlermiş.
·                            Lazlar askerde emireri olanlara bile iyi gözle bakmazlarmış.
·                            Lazlar küfür etmezlermiş. Eğer inekleri başkasının bağına bahçesine girip zarar vermişlerse kadınlar ineklere beddua ederlermiş.
·                            1960 öncesi dönemlerde Lazlar arasında büyük kavgalar olmazmış. Küsler barıştırılmış.
·                            Eleştiriler manilerle yapılırmış.
·                            Son 20-30 yıl öncesine kadar Lazlar arasında ölünün arkasından ağıt yakma geleneği varmış.
·                            Osmanlı döneminde, 20. yüzyılın başlarında Azlağa köyünde Rüştiye Mektebi varmış. Bu mektebi köylüler kendi aralarında topladıkları parayla yaptırmışlar.
·                            Sınırlar kapatılmadan önce Lazlar Batum’a, Rusya’ya gidip çalışıyor, Rus kültüründen etkileniyorlarmış. Bedia Küçükali’nin 1895 doğumlu babası Osman Alkumru da Azlağa Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra Rusya’ya gitmiş. Batum İngiliz Başkonsolosluğu’nda işe girmiş. Rusça öğrenmiş. 1920’de Azlağa’ya geri dönmüş.
Bedia Xala adlı bu kitapta, Lazona’daki Hemşinliler, Gürcüler, Çerkesler, Abhazar, Rizeliler, Karadenizli Rumlar ve Kürtler hakkında bilgiler veriliyor. İnsan ilişkileri, kültürel ve sosyal hayata ilişkin anıların, canlı tanıklıkların yanında, Lazona’nın bitki örtüsü, meyve çeşitleri, üretim biçimleri hakkında da somut gözlemler var.

Bedia Xala, Karadeniz’in boğazını sıkan, Lazistan’ın ruhunu ve canını kurutan Karadeniz sahil yolu hakkında da şunları söylüyor:

“Eski resimlere bakınca, anılarda kalanı bulamıyorum. Şimdiki Karadeniz’e, taş ve toprak ile doldurulan sahil yoluna ne zaman baksam, yüreğimde derin bir acı duyarım. Eski resimlerden hayatımızda kalanlardan bilirsiniz, nasıl bir Karadeniz kıyıboyumuz vardı ve bir zamanlar nasıl bir Lazistan’da dolaşırdık.
“Böyle bir torak, böyle bir deniz bıraktığımız için, ben torunlarımdan utanç duyarım. Ey gidi Lazların kentleri! Ey gidi güzellikleri ve bereketi ile başımız dik yaşadığımız günler!  Şimdi toprak ile deniz arasına hapishane duvarları gibi bir yol ördüler! Karatoprağın ve Karadeniz’in, Lazistan’ın ruhunu ve canını kuruttular!
“Bilmiyorlar, gün gelir, dereler taşar, Karadeniz’in güçlü dalgaları, denizle aramıza örülmüş bu duvarları götürür gider! Yüreği kara olan zatların eliyle yapılan bu yollar, Karadeniz’in aydınlık dallalarıyla yok olur gider! Ben isterim ki, yarınlara, insanlığa güzellikler, iyilikler kalsın ve bu güzellikler unutulmasın!”

Bu kitap, Lazona’nın, Lazistan’ın, Hopa’nın ve Azlağa/Abuislah Köyü’nün son yüzyıldaki, özellikle cumhuriyet dönemindeki insan ilişkilerini, sosyal ve ekonomik gerçekleri, doğal çevrenin zenginliğini anlamak; Lazları,  Lazcayı ve Laz kültürünü tanımak isteyenlere önerilecek önemli kitaplardan biridir.
Böyle bir kitabı kaleme alan Laz Yazar Selma Koçiva’nın elleri der görmesin!
Hayatını, gözlemlerini, görüp yaşadıklarını çekinmeden, aynen anlatan Bedia Küçükali’ye, kitaba emek verenlere candan teşekkürler.
 Sevgili Bedia Küçükali, ömrünüz, Azlağa Deresi’nin coşkun suları gibi sağlıklı ve uzun olsun!


Bochum, 17 Eylül 2012                      Kemal Yalçın





19 Aralık 2013 Perşembe

LAZURİ ALFABE Halkın Alfabesi

Değerli Çalışma arkadaşlarım, 

İki hafta önce Lazuri Alfabe nin değiştirilme önerisi değerli Hasan Uzunhasanoğlu arkadaşımız üzerinden bana ulaştı. Bir süredir böyle bir çalışmanın olduğunu duyuyordum. Her nedense tüm Laz Kurumlarında ve Aktivist çevrelereninde Lazuri Alfabe nin yenilenmesi üzerine konuşulmuş bir fikir birliğine varılmiş ve son olarak LAZEBURA Derneğine ve kişi olarak bana ulaşmiştır.

Alfabe değişikliğini çalışanın kim olduğunu ise ancak sorduğumda İrfan dan öğrenebildim. Değerli arkadaşımız İrfan Aleksiva bu çalışmayı yapıp Laz çevrelerinde kabul görmesi için bir süre sohbetler yürütmüş. Bundan bir hafta önce gerek Hasan arkadaş ile gereksede İrfan arkadaş ile internet üzerinden sohbet etme imkanum oldu. Oysa bir kaç hafta önce bu arkadaşlar ile yüzyüze görüşme imkanım vardı. 

Biz Laz Aktivistlerinin bir araya gelememe sorunumuzdan dolayı, bu arkadaşlarımiz konuyu telefon ve internet sohbetleri ile sonuçlandırmak istıyorlar. İrfan a internet üzerinden görüşmemizde önerisini ve gerekçelerini yazılı hale getirmesini önerdim, Henüz yazılı bir açıklama bana ulaşmadı. Bunlar, Alfabe değişim önerisinin bana ve üyesi bulunduğum LAZEBURA Derneğine yansıması sürecine dair aktaracaklarım.

Metod Olarak: 

Alfabe nin sadeleştirilmesi düşüncesi her dilde her kültürde vardır. Köklü bir yazı dili olan Almanca da bile. Ancak bizde bu konu sanki bir tabu gibi durmakta ve sadeleştirme düşüncesi olanlar bile ancak masa başı sohbetlerinde düşüncelerini paylaşabilmişlerdir. Düzgün bir metod, konuyu çalışan arkadaşın da imzası ile önce içe dönük yazılı bir tartışma açılması ve uzmanların, Laz Kurum ve Aktivistlerin de katılımı ile bir Konferans toplanması. Konunun yüzyüze tartışarak sonuçlandırılması.

 Önerilen Alfabe Üzerine: 

Önerilen Alfabede temel düşünce mevcut Türkçe Klavye ile yazabileceğimiz bir Alfabe çalışmaktır. Bu internet üzerinden yazılımı kolaylaştıracak, basın yayında teknik bir kolaylık sağlayacaktır. Tabii sadece Türkçe klavye kullananlar hesaba katılmıştır. Türkçe dışındaki dillerde yazanlar için teknik sorun aynı kalacaktır. Bu bakımdan Lazca daki bir çok sesin iki harf ile yazılması önerilmiştir. Lazca daki k’ sesinin Q ile yazılmasının gerekçesi dilimizde bu sesin fazla kullanılması ve iki harf ile yazılımdan kaçınmak içindir. Bu gerekçe bilimsel değidir. 

Bir çok sesin iki harf ile yazılması ile kelimeler gerksizce uzayacaktır. Lazca öntakı ve eklerden oluşan fiil yapısı düşünülürse yazı dili zorlaşacaktır. Bu durum ise Lazcanın yaşatılmasında kolaylaştırıcı değil zorlaştırıcı bir unsur olacaktır. Lazca seslerin tam ifadesi Latin Alfabesinde ancak çok sayıda iki harf kullanmakla mümkün bu da Alfabeyi ilk okuldan sonra okula gitmemiş halkın öğrenmesinde ciddi sorun olacaktır. 

 Mevcut Alfabenin Önemi:  Belki kimi arkadaşlar tarafından tam anlaşılmadı ancak mevcut alfabenin önemi burda yatmaktadır. Lazca daki her ses bir harf ile yani bir tek sembol ile ifade edilmektedir ve bu Halkın yazı dilini öğrenmesinde son derece önemlidir. 1984 den beri devamlı Lazca okuma ve yazma öğreten bir eğitimci olarak bunun nekadar önemli olduğunu pratikde yaşadım. 

 Alfabe değişimini öneren arkadaşların yaşadığı teknik sorunları yazan bir kişi olarak en çok yaşayanlardanım. Teknik destek almadan kitaplarımı basıma hazırlamam mümkün değil. Ancak şu soruyu sormak gerekiyor: Neden biz henüz yazı dili yeni gelişen bir halkın kültür emekçileri Alfabe değişimini gündeme alıyoruz da, Japonlar, Ruslar, Yunanlılar, Gürcüler, Ermeniler teknik sorunlardan doılayı böyle bir şeyi akıllarına bile getirmiyorlar. Sanırım bu konuda bizim Halk olarak kendi değerlerimize sahip çıkmada kararlı olmaktan uzak olduğumuzun göstergesi. Henüz Halk olma bilinci yerleşik değil açıkcası. 

 Önerim :

Bana ulaşan bilgiye göre tüm Laz Aktivistleri ve Laz Kurumları önerilen Alfabeyi onaylıyor bir tek LAZEBURA bu konuda onay vermedi. Bu durumda bizim açımızdan çoğunluğa uyma mecburiyeti doğuyor. Ancak böylesi hayati öneme sahip bir konunun düzgün bir yöntem ile sonuçlanması gerekmektedir. 

Öneriyi getiren arkadaşımız İrfan Aleksiva yazılı olarak önerisini tartışmaya sunmalıdır. İçe dönük olarak Laz Kurumları ve Aktivistleri tartışmaya yazılı olarak girmelidir. Dilbilimcilerin de katılımcı olduğu Bir Uzman Konferansında konu detayları ile tartışılmalıdır. Ve ancak herkes için bağlayıcı olacak bir LAZ DİLİ KONFERANSI nda konu sonuçlanmalı azınlık çoğunluk kararına uymalıdır.Aksi takdirde bir kargaşa çıkar ve bütünlüklü bir Kültür Hareketi Tablosu parçalanır. 

Özellikle okullarda Lazcanın ders olabildiği bu dönem bilimsel olmayan bir alfabe ile yola devam etmede ciddi sorun görüyorum. Otuz yıla yakın bir süreçde teknik olarak çok daha yoksul olduğumuz dönemlerde bile özenle koruduğumuz LAZURİ ALAFE ile bir yazı dili geleneği oluştu, her on yada yirmi yılda bir Alfabe değiştirme lüksumuz yoktur. Ben kişi olarak önerilen alfabeyi onaylamıyorum. Bu yazılı gerekçelendirmeyi derneğim LAZEBURA Birliğine ve öneriyi getiren arkadaşlara gönderdim.

Konu üzerine tartışmalar Laz Aktivistleri arasında devem ediyor.
Düşünce ve önerilerinizi beklerim..

 Selma Koçiva 24 ekim 2013, Dortmund