25 Aralık 2013 Çarşamba

BEDİA XALA Yürekli Bir Laz Kadını


Kemal Yalçın


“Lazca Anadilimiz yüreğimizin bir köşesinde kalakaldı!”

Laz yazar Selma Koçiva’nın, “Guroni ar Lazi Oxorca – Bedia Xala / Yürekli Bir Laz Kadını – Bedia Hala” adlı yeni kitabı, Kaldıraç Yayınları tarafından, 2012 Temmuz ayında, İstanbul’da, Lazca–Türkçe iki dilli olarak yayınlandı.
“Bedia Xala” canlı tarih anlatımı tarzında önemli bir kitaptır. Lazuri Alboni (Lazca alfabe) ile yazılmış olması bu kitabın önemini bir kat daha artırıyor.
Türkçesi 120, Lazcası 125 sayfa olan kitabın sonuna 21 sayfa içinde toplam 41 siyah beyaz fotoğraf eklenmiştir. Bu fotoğraflar, okuyuculara Bedia Hala’nın varolduğu, yaşadığı Lazona’da, Hopa’da, Abu İslah Köyü’nde son yüzyıl içinde meydana gelmiş ilginç gelişmeleri izleme ve bugün ile karşılaştırma imkanı vermektedir.
Selma Koçiva, Hopalı Bedia Küçükali’nin uzun, maceralı, renkli, zengin hayatını bire bir, canlı tarih anlatımı tarzında kaleme almış. Kitapta kurgulama, öyküleştirme yok. Yazar, Bedia Küçükali ve aile çevresindeki insanlarla konuşmaların yerini, zamanını, konuşma şartlarını açık açık belirterek, anlatılanların gerçek bir hayat hikâyesi olduğunu; kitabın içinde uydurma, hayal ürünü bilgilerin bulunmadığını gösteriyor. Bu nedenle, yazar gerçeklere bağlı kalma ilkesiyle, Bedia Hala’nın farklı zamanlarda, farklı yerlerdeki anlatımlarında varolan tekrarlamaları çekinmeden, aynen kaleme almış.
Asimilasyoncu resmi devlet politikalarının özellikle 1960 sonrasında nasıl sistemli, bilinçli, sürekli uygulandığını; Lazcanın göz göre göre nasıl soldurulup, unutturulduğunu; zengin Laz kültürünün nasıl küçümsenip çoraklaştırıldığını anlamak için bu kitabı okumak gerekir. Devlet 1930’larda, 1940’larda, Lazistan’da, anadili Lazca olan ilkokul çocuklarının okullarda Lazca konuşmalarını yasaklamıştı. Bu yasaklar, 1960 sonrasında başlatılan, “Vatandaş Türkçe konuş!” kampanyasıyla daha da artmış ve sistemleşmişti.
Birçok Laz aile de, “Çocuklarımızın geleceği tehlikeye girmesin, çocuklarımızın kültürel kimlikleri konuşmalarından belli olmasın,” gibi kaygılar ve düşüncelerle çocuklarına Lazca konuşmayı yasaklamıştı.
Bedia Küçükali, kendi ailesinden, kendi çocukluğundan örnekler vererek Lazcanın nasıl soldurulduğunu, Lazların nasıl asimile edilerek Türkleştirildiklerini açık açık anlatıyor ve içindeki acıları “Lazca Anadilimiz yüreğimizin bir köşesinde kalakaldı!” cümlesiyle dile getiriyor.

Lazca, Lazona ya da Lazistan denilen coğrafi bölgede 3000 yıldan beri, tüm zorluklara, asimile etme politikalarına rağmen konuşulmuş, konuşulmakta olan Kafkas dillerinden biridir.
Lazca’nın alfabesi (Lazuri Alboni) son yüz yılda meydana getirilmiştir. Türkiye’de Laz Alfabesi yaratma çalışmaları, 1970’lerden itibaren Fahri Kahraman Lazoğlu tarafından başlatılmıştı. Bu çalışmalar, Almanya’da Lazebura Çalışma Grubu’nun çalışmaları ve Türkiye’de OGNİ Dergisi’nin katkılarıyla sonuçlandırıldı ve 1984 yılında Lazuri Alboni (Lazca Alfabe) Parpali dizisinde yayınlandı.
Lazuri Alboni Lazca’nın ve Laz kültürünün yaşaması açısından çok önemli bir adımdı. Bu ilk adımlarla yavaş yavaş yürünerek günümüzde Lazca roman, öykü, şiir ve anı kitaplarının yayınlanması aşamasına varıldı.  Bedia Xala, bu çabaların güzel ürünlerinden biridir.
Bedia Küçükali, 1929 yılında, Sarp sınır kapısına yarım saat uzaklıktaki Azlağa Köyü’nde dünyaya gelmiş. Ailenin 5. çocuğu. Babası Osman Alkumru, o yıllarda Vona’da (Ordu) yatılı ilköğretim okulunda memurmuş. Hayatını ilme ve irfana vermiş. Çocuklarını okutmuş ve onlara okuma sevgisini vermiş.
Bedia Küçükali, doğduğundan bu yana geçmiş olan 83 uzun yılın olaylarını bazen ayrıntılara girerek anlatıyor. Bu ayrıntılar, Lazona’yı ve Lazların toplumsal hayatını anlamak bakımında önemli anılardır. Bu ayrıntılardan bazıları şunlar:
·                            Laz kültürel geleneğinde Laz çocukları dedelerine “baba”, ninelerine “anne” diye hitap ediyor,  kendi anne ve babalarına ise isimleriyle sesleniyorlarmış.
·                            O zamanlarda Rizeliler Lazları sevmezmiş.
·                            Lazlar çalma ve dilenmeyi hiç bilmezlermiş.
·                            Lazlar askerde emireri olanlara bile iyi gözle bakmazlarmış.
·                            Lazlar küfür etmezlermiş. Eğer inekleri başkasının bağına bahçesine girip zarar vermişlerse kadınlar ineklere beddua ederlermiş.
·                            1960 öncesi dönemlerde Lazlar arasında büyük kavgalar olmazmış. Küsler barıştırılmış.
·                            Eleştiriler manilerle yapılırmış.
·                            Son 20-30 yıl öncesine kadar Lazlar arasında ölünün arkasından ağıt yakma geleneği varmış.
·                            Osmanlı döneminde, 20. yüzyılın başlarında Azlağa köyünde Rüştiye Mektebi varmış. Bu mektebi köylüler kendi aralarında topladıkları parayla yaptırmışlar.
·                            Sınırlar kapatılmadan önce Lazlar Batum’a, Rusya’ya gidip çalışıyor, Rus kültüründen etkileniyorlarmış. Bedia Küçükali’nin 1895 doğumlu babası Osman Alkumru da Azlağa Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra Rusya’ya gitmiş. Batum İngiliz Başkonsolosluğu’nda işe girmiş. Rusça öğrenmiş. 1920’de Azlağa’ya geri dönmüş.
Bedia Xala adlı bu kitapta, Lazona’daki Hemşinliler, Gürcüler, Çerkesler, Abhazar, Rizeliler, Karadenizli Rumlar ve Kürtler hakkında bilgiler veriliyor. İnsan ilişkileri, kültürel ve sosyal hayata ilişkin anıların, canlı tanıklıkların yanında, Lazona’nın bitki örtüsü, meyve çeşitleri, üretim biçimleri hakkında da somut gözlemler var.

Bedia Xala, Karadeniz’in boğazını sıkan, Lazistan’ın ruhunu ve canını kurutan Karadeniz sahil yolu hakkında da şunları söylüyor:

“Eski resimlere bakınca, anılarda kalanı bulamıyorum. Şimdiki Karadeniz’e, taş ve toprak ile doldurulan sahil yoluna ne zaman baksam, yüreğimde derin bir acı duyarım. Eski resimlerden hayatımızda kalanlardan bilirsiniz, nasıl bir Karadeniz kıyıboyumuz vardı ve bir zamanlar nasıl bir Lazistan’da dolaşırdık.
“Böyle bir torak, böyle bir deniz bıraktığımız için, ben torunlarımdan utanç duyarım. Ey gidi Lazların kentleri! Ey gidi güzellikleri ve bereketi ile başımız dik yaşadığımız günler!  Şimdi toprak ile deniz arasına hapishane duvarları gibi bir yol ördüler! Karatoprağın ve Karadeniz’in, Lazistan’ın ruhunu ve canını kuruttular!
“Bilmiyorlar, gün gelir, dereler taşar, Karadeniz’in güçlü dalgaları, denizle aramıza örülmüş bu duvarları götürür gider! Yüreği kara olan zatların eliyle yapılan bu yollar, Karadeniz’in aydınlık dallalarıyla yok olur gider! Ben isterim ki, yarınlara, insanlığa güzellikler, iyilikler kalsın ve bu güzellikler unutulmasın!”

Bu kitap, Lazona’nın, Lazistan’ın, Hopa’nın ve Azlağa/Abuislah Köyü’nün son yüzyıldaki, özellikle cumhuriyet dönemindeki insan ilişkilerini, sosyal ve ekonomik gerçekleri, doğal çevrenin zenginliğini anlamak; Lazları,  Lazcayı ve Laz kültürünü tanımak isteyenlere önerilecek önemli kitaplardan biridir.
Böyle bir kitabı kaleme alan Laz Yazar Selma Koçiva’nın elleri der görmesin!
Hayatını, gözlemlerini, görüp yaşadıklarını çekinmeden, aynen anlatan Bedia Küçükali’ye, kitaba emek verenlere candan teşekkürler.
 Sevgili Bedia Küçükali, ömrünüz, Azlağa Deresi’nin coşkun suları gibi sağlıklı ve uzun olsun!


Bochum, 17 Eylül 2012                      Kemal Yalçın





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder